3.12.2009

ZAMANİ ŞİİRLER




ZAMANÎ

Hesap bilmeden herşeye hesap olurken
Zamana ne çok da benziyorsun sen
Ve üstellik bilmeden zaman geçiciyken

Oysa kolundan çekip götürüyor seni
Katranlarda bulur muyum senin gölgeni
Gölgeler hatırlatıyor sen hatırlattın
Zaman kadar geçici zaman saltanatın
Ve hep geçer geçici, geçtirici hem de
Zamanın bittiği zaman zaman geçici


ZAMANIN İMZASI

Kalemler yazdı ellerimi
Yaşam çizgisindeydi zaman

Kelimeler dizdi ruhumu
Yaşamın izindeydi zaman

Silgiler bozdu düzenimi
Yanlışın pozundaydı zaman

Noktalar çözdü hasretimi
Unutuş ağzındaydı zaman

Ne yapsa azdı hatıramı
Takvimde ezmeyeydi zaman

Kalemler yazdı ellerimi
Kalemler eylediler ferman
Kalemlerin imzası zaman





KOŞAN HAYAT DÜŞEN ÖLÜM

AL

Eteğinin kıvrımları kadar hayat

rüzgarın esneyişi gibi ölüm, sana

Bir yaz günü dondurma kadar hayat

soğuklarda donacak gibi ölüm, sana

Ezkaza, tesadüf, hareket kadar hayat

bir kaza; ansızın duracak gibi ölüm, sana

Al! Ölesiye koşturacak kadar hayat

bir taşa düşürecek gibi ölüm, sana

Masal… Hep uyutacak, uyduracak kadar hayat

ansızın daldıracak gibi ölüm, sana

İhtimal, senin bakışların kadar hayat

ihtimal göz yumuşun gibi ölüm, sana

Hayal gibi, hayalince hayal kadar hayat

neyle nasıl bilinmeyen visal gibi ölüm, sana

Al… Geldinse buldunsa ardığın kadar hayat

Al… Beklediğin ummadığın gibi ölüm, sana

Sana koşan hayat düşen ölüm, sana

Koşacak hayat düşecek ölüm, sana


YOL GEÇMİŞİ

Bir geçerken uğramış

Geçmiş oldum bu yoldan

Geçmiş oldum bu yolda

Geçmişim yolda

Yollar neyi doğramış

Sathında hayatı mı

Hat bildim hayatımı

Geçmişim yolda


UYKU ÖNCESİ BİR YERLERDEN

Biz bir yerlerde buluştuktu

Öncede, sonrada, zamanda

Bir anın şimşek çakmasında

Anılara tutkal bu tutku

Beyhude değil aranmalar

Her uyku öncesi anmalar

Tek fısıltı gibi ruhlarda

Hayatı düğümleyen ezgi

Önceler, sonralar, hep sezgi

Tek zaman esişi bu rüzgar

Bizi bir yerlerde bulmuştu

Anılara tutkal bu tutku…


FOTOĞRAF ÇEKENLERİN FOTOĞRAFI

Bu hatır bilir hatıra okur taşların

Fotoğrafını çekiyorlar

Biliyorlar gözlerin çekmediğini

Görüntünün bütün güzelliğini

Fotoğrafını çekiyorlar bu taşların

Mezarların üstünde yazanları da

İtişirken en güzel bir poz için

İçine düşüyorlar bir geçmişin

Yaşar gibi bu anları da

Hep taşıyorlar yanlarında

Keşki bir fotoğraf olsaydı

Mezarı üstünde gezinen ruh da

Bir akis düşürseydi keşki

Gözler her şeyi tutamaz ki

Gözlerim kayıyor boşluğa

Takılıyor flaşa

Ne taş ne mezar hep bırakıp gitseler

Bakışlarını fotoğraf etseler

Hayat şaşkını ve ölüm yorgunu

Elinde makineyle onu
HATIRA DEFTERİ

Bana eski ay getir

Ben kırpıp kırpıp

yıldız yapacağım

Zamanı say say getir

Hesap et ki onları

hırsız yapacağım

Çığlığını vur satırla

Ben bu sathı

ıssız yapacağım

Sen eskiyi yalnız hatırla

Ben geri kalma işini

yalnız yapacağım


EKİM

Hayat bir ağır çekim

Yapraklar daha hızlı

Ben ki rüzgar değilim

Nefesimde iklimim

Böyle geçerken Ekim

Bir geçkinin biriyim

Belki de gençken hem de

Gecikmişim bahçemde

Gül kurusu kısmetim

Külleri ne yapmalı

Hepsi ölümün malı

Bu nasıl bir çekimse

Tutamaz beni kimse

Bir nefesim, bitecek

Yollar bizi de alır

Yollar geride kalır

Yaşarım ölene dek…


KASIM’I TUTMAK

Olur ya seni yazasım tutar

Zamanlarım bütün Kasım tutar

Olur ya hiç başlamaz hep biter

Kalır duvar takvimi ümitler

Gelmez olurum ya hep, gelemez

Bazenler tesadüf bir antitez

Kalırken elimde mazeretim

Mirası çalınmış gibi yetim

Susuverirken yalnızlığımı

Ağlarım son günün gün batımı

İhtiyaçmış bu, der de anlarım

Olur ya rüzgarım der salarım

Kendimi o vakit yalnız sende

Sende bulmak için bu mevsimde

Gönlüm zamanlardan Kasım tutar

Son nefes gibi tutasım tutar

Olur ya hiç başlamaz hep biter…


SON SELAM

Yaşarken ayrı ayrı

ayrılığı

Son selamımı verdim

Kimse almadı; bende kaldı bu ağrı

Bir bitim

Giderken baktılar baktılar

Değildi dünya bu dünya

Gözlerime giz mi çaktılar

Yoksa bu rüya..?

Görseydim bir ışık belki güneş kere beklerdim

Kimse kalmadı; bende kaldı bu ağrı

Son selamımı verdim


BİR ŞEYLER

Bir kibrit kutusu sana

Dünya

Hiçbir yerde yaşama…

Her şey yanmaya hazır

İnsansa aldanmaya

Bir sürtünme yetecek

Bir sür’attir bitecek

Dünya

Ve sen ben duya duya

Bir şeyler yaşıyoruz

Hiçbir yerlerde…


BİR HAZİRAN

Ve bir hazin andayız

Elimizde vedalar

Yolumuzda veda var

Ne biriktiyse günden

Kalbimin gördüğünden

Pek az kalıyor demek

Bana düşen dinlemek

Bu son şarkıları da

Alıp götürmeliyim

Kaybetmeden arada

Ki yolları bileyim

Geriye dönmek için

Geriye dönmek için

Hep uzakta sevdiğim

Uzakta, bilmeliyim

Geriye dönmek için

Götürebilmeliyim

Bu son şarkıları da

Ve bu son Haziran’da

Ânın sonsuzluğunda

Görmeliyim bir daha

Güzeller hep kalbimde

Olacaktır yine de

Bana düşen dinlemek…


BAŞKA ZAMAN

Olsaydı zaman başka zaman

Çıkmasaydı bir son bakıştan

Sonunda, sona biraz kala

Bir devam ümidinde hâlâ

Neden böyle çabuk bittin sen

Keşki bir daha bitebilsen

Zaman olsaydı başka zaman

Süzmeseydi bizi fırsattan

Bahane değil illâ sebep

Tesadüf değil illâ talep

Başlarken de bitireceksen

Olma başlamadan bitmeden

Başka olsaydı başka zaman

Sormazdım hiç dakikalardan


TAKVİM GERÇEĞİ

Bir yerlerde yaşanmamış bir gülüş

Durulmamış bir sükut

Olmamış bir bakış gibi duruyor

Bugünler

İçindeyken neden hep uzak neden hep düş?

Uzaklığı sahilime vuruyor

Neden hep düş

Takvimin gösterdiği günler?


AYAK İZİ

Neden paspas ettiler

Odalarda bastığın

Ayak izi tazeydi

Böyle beyaz örtüler

Tertemizken yastığın

Durmaktan mı bezeydi

Seni uzak geceye götürdüler

Titrerken sessizlik perdede

Hatıraları süpürdüler

Ayak izin nerede?


ZAMANI ARAYAN KAYIP SAAT

Böyle olmasını istememişti
Zamanın elinden tutan kendisi
Zamanı elinden atan kendisi...
Uzun zamandır hiçbir zaman gözükmedi...

Zamandı nabzında atan, ta gerçeğinde yatan
Zaman zaman hep zaman...
O zamanın içinde zamansa içinde
Herşeyin helezona geçişinde
Artık hiç bir zaman gözükmez oldu
Zaman atar tutar ve tartar...
Böyle olmasını istememişti.




ZAMAN

İlk ifadesine yüzün sabah nefesi

Zaman üfleyecek

Merdiven boşluğunda kapının sesi

Zaman diyecek

Uyanan bahar dallarında

Zaman ötecek

Ayaklara takılacak yollarda

Zaman gidecek

İstasyon istasyon dolaştırdığım

Zaman olacak

Olduğu yerde hep iskele rıhtım

Zaman kalacak

Boşa gittim tim saatleri çevirseler

Zaman sayacak

Nefesini duyurmuyor kimseler

Zaman duyacak

Kaçanlar gidenler ardında

Zaman bırakacak

Duranlar da bunun farkında

Zaman akacak

Ondan bekliyorum ben ancak

Zaman gelecek geçecek geçmiş olacak

Bitecek elde kalacak söyleyecek hep

Zaman, hep sebep

Bize bir istasyon kalacak

Zaman olacak


HÂLÂ VAKTİ

Hâlâ yaşıyormuşuz

Vaktin hâlâ vaktidir

Söz biter ölüm gelir

Hâlâ bu hâlâ nedir?

Kalmaz bir yerde “hâlâ”

Zamânîyiz, pekâlâ

Vakit “hâlâ” vakittir

Bir şey ki sürmektedir

Hâle götürmektedir

Şimdi, yeni hâl üzre

Hep süregelen süre

Hep ân üzerindeyiz

Zamânîyiz, bilmeyiz

Bize “hâlâ”, vakittir

Biz mi “hâlâ vakti”yiz?

Söz ölür, ölüm gelir

Hâlâ bu hâlâ nedir?


ZAMAN AŞIMI AŞK

Bana ne şiirlerden

Sen olmayınca

Zaman başka nakışlar bulur

Biz söküleniz

Sözlerimiz bu yerden

Ne kadar uzak sevgilim

Belki yıllarca

Aşkım başka bakışlar bulur

Geri döneriz


KÖPRÜ

İlk dalga nasıl çarpmıştı taşlara?

Nereye sürüklendi ilk manzara?

Suyun uçuk rüyasının ne zaman dansı

Ruhum onun havada kalan bir damlası

Hangi makas bu filmi yarıdan koparmış

Uzun yıllardır üstümde bir köprü varmış

Taşlara vura vura ilk sahneye doğru

Akan hatıralar var ilkler gibi duru

Suların söylediği bir şeyler olmalı

Sular hangi hatıralardan dalgalı?

Hatırası olanlar geçerken köprüden

Köprü bütün yolların tam üstüyken

Bilecek mi akışkan hayatları?

Sular ayrı insanlar ayrı yollar ayrı…

Bir damladayken ben aklım köprüden sarkmış

Ne bilecekler geçerken üstünden

Diyecekler bu köprüden çok sular akmış


SIR ANI

Bu an benim olmuştur

Anını kollayan sır

Sabahta taze ıtır

İlk şarkıyı bulan su

Dağların mahmurumsu

Sislerden çözülüşü

Işıklarla gülüşü

An olur ki bir nefes

İçer bütün alemi

Kırılır da bir kafes

İçinden kuş gibi can

Çıkar ve görmez beni

Benim olmuştur bu ân

Benden olurmuş gibi

Bir damladayken cihan

Ruhum kanat çırpışı

Aklım son kalp atışı

Sır ânını kollayan

Dökülüvermek için

Kanıyla dolan ilmin

Ve sonra aşk kanayan…

O an benim oluştur

Bütün dünya bir an, sır

Ânını kollayan sır…


ÖZLENEN

Sanki anladım insanlar neyi özlermiş

Yıllardır hep yaşadım da şimdi anladım

Bu sesler bu renkler hep başka şeylermiş

Çok başka şeyler söylermiş

İlk ve sonu arasında zamanın

Yaşamamışım yıllardır şimdi anladım

Sancısında dizilmişiz durmanın

Anlar zamandan çok başka şeylermiş

Ve çok başka şeyler söylermiş


HIŞIRTI

Bir yerlerden tanıyorduk bu hışırtıyı

Rüzgar eserdi sayfalarda

Uçardı pencereden takvim

Rüzgar ki bir yanı zaman

Dökerdi bizi sayfalardan

Hışırtıyı hep bilirdik hep duyardık

Doğum günü hediye paketinin

Heyecanı, aynı zamanda

Sesiydi saman süpürgenin

Kırıntılarını toplarken...

Sesiydi zamanın…

Bu hışırtı

Boğazımda kuruyan

Mezarımda duyacaktır toprak gök ve su

Yaprak salıncağında rüzgarın uykusu

Sesi zamanın rüzgarın ve nefesin

Ve herkesin olan şarkı… Bu hışırtı…


RAKKASIN GÖZLERİ

“Hayır” dedi rakkas dönüşlü şehir gözlü zaman

Döktüğü sayfalarız parmakları arasından

Saatini koyduğun yerde bulamazsın dedi

Döndü ve saatimi de alıp götürdü şimdi

Bir işareti olmayan ortasında zamanın

Dönecek mi dönen şehir bir bakış, aldanmayın

Şehirde gözlerini dolandırdı ruhuma

Şehirdeydi yokladığı sanki muamma

Ruhu evet ruhu da vardır şehirlerin

Tarihine mezar taşı olup geçmişin

Rakkas kıvrımlarıyla başı dönen zaman

Gözleri şehirdi onun ruhu yoklayan…


TAKVİMDE SABAH

Sabah biraz

pembe beyaz

açılıştır ömrüme

Adım düşer önüme

Gönlüme

artık sabâdır ayaz

Sanki o beni bulmaz

Ben yakınken ölüme

Takvim zamana dolmaz

Elem ve haz

Birleşik küme

Pişman değilim düştüğüme

adım önümde

Sabah biraz

pembe beyaz

açılıştır


ONUN SORUSU


Biz mi? Mekanlar görürüz...
Ve yüzyüze konuşuruz zamanla
Sırtımız çevrilmiştir aynı zamanda
O geleni söyler biz geçen deriz
O gelip geçer gülüp geçeriz

Önümüzde durur biraz giz gibi
Arkamızda kalmış, geçmişiz gibi
Sorudur ve hitabı yok
Sorulmuştur, cevabı çok
Ve biz. Anlar görünürüz...





ÖRÜMCEK AĞINDA ZAMAN

Dönüyor örgüsü kader ağında
KAybını bulamaz hesaplarından
Bomboş dolanırken tenhalığında
Örümcek ağına tutuldu zaman

Ne ilk düğüm ne son; bu nasıl ağmış
Bütün zamanlarım üstüne yağmış
Bir "ân" olsun adın, büyük arayış
Bakmayacak mısın biir aralıktan?




A'MAKTAN HAYAL

Aslında hiç öyle değilmiş
Arpacık soğanı delinmiş...

Bize yok oluştan ne yansır?
Döküldü aynalardaki sır...

Arpacık soğanı... Pek acı
Biz üstün görüşler muhtacı
Seni bilmiyooruz aslında
Ey Sonsuz, faniliğe acı...




SAHİFE-Yİ ÖMRDEN BİR OKUMA

Gün bu sayfayı kapattı bak
Zaman ayracı ufalandı
İyi mi oldu bu okumak
Hepsi cüzzamlı sayfalardı

Gün asıl hatayı kapattı
Ne tuyorsan dağılacak
Bu karanlıklar mı kitaptı
Çok mu iyi oldu okumak?..




ZAMAN ŞOKU

Ne yaşam çizikleri
ne nabız ne atışlar
tam bilebilir bunu:
hasta kan kaybediyor

Şoklar "bir düşün" diyor
gelmezse giden geri...
ya gelemezsen geri...
can arıyor yolunu
hasta can kaybediyor

Neşter, makas ,, sargı koş...
Kopuyor tenden hayat
Çizgi artık düz bir hat
Şok olur mu daha. Boş!
Hasta. Kaybediyor.




YAŞAM ÇİZGİSİ

Var mı hayatın bir dizgisi
Kayda değier veya değmeden
Yaşanılmış bir yaşam var mı?

Okunmaz mı yaşam çizgisi?
Düzleşmiyor bizi eğmeden...
Kaybedilmiş bir düş yaşar mı?

Bizi dizmiş bizi çizmiş bizi çözmüşler
Bir çizik kalacak bütün bu görünüşler
Yok aslında im ve imza
Dümdüz çizgi bütün hiza
Var mı yoktan büyük ceza
Aklı yutan kaybedişler
Bizi tutan hatıralar mı?




UYUM DİYARI

Uyum bu dünyadan değil mi?
O ahenk o ritim armoni
Dokunuşların getirdiği
bu dünyadan değil mi?

Şimdi bulmak için onu bulmak için
Ona katılmak için nereye gitmeli
Sesime ses, gözüme göz benime ben nereden
Madem bu dünyadan değildi
ya hasreti...?




BİR GEÇEN

Birini arıyorum geçti mi buralardan
Şikayetçiyim ondan
hiç sormadan geçiyor
zaman

Ben o biri arıyorum sayısız sıralardan
Ayrılmazken yanımdan
ta canımdan geçiyor
zaman

Biri, biri arıyorum usandım hesaplardan
Usandım hesaplardan
zaman






KAPININ ARDI

Söylediklerim yeterince açık dedi
Çarptı vurdu kapıyı ve öylece gitti
Rüzgarı da bıraktığı inkisar oldu
Yeniden yazıldı tahammülün hududu

Söyledikleri açıktı, hem de çok açık
Ah delilik mevsiminde akıllı kaçık
Kapının ardını görecek bir günün var
Kapıları gözleyen sürgünün var




GEÇMEMİŞ ZAMAN

Yarınlar bugün olan şeydi
Bugünlerse hiç olmayacak
Bana da sakın dünü sorma
Zamanın döndüğünü sorma
Ben ne bugünde ne yarında
Olmayacaklar arasında
Zaman ne de olağan şeydi
Hep olan şeydi
Bense olmayacağım
Hepsi geçmişte kalan şeydi...





ZAMANA KAYIT - İNKİSAR

Not düşüyor inkisarını zaman
Zaman
iki kapağın arasından
dökülen sayfalaardan
not düşüyor inkisarını zaman

Göz kapakları arasından
dökülüşe ağlayan
düşler de düşüyor

Olmamışlarr olmayacaklar
bizi alır bir yere saklar
İçimizde kayıp uyuklar
Kayıp takvimlerinde kayıp beşer
Kimse okumaz onu böyle
Zamansa inkisarından bir kayıt düşer


ZAMANA DÜŞEN NOKTA VE PATLAMA

Beni zamana düşürdü O…

Belki de ondan geçiciydim

Tükenirlik zarfı içinde

Bir mühür vuruldum kadere

Bir düğüm… Örüldüm örüldüm

Bir noktaydım sonsuz görüldüm

Bir patlamaydı, genişledi

Üstüme yokluğu işledi

Ben, işte zamana düşmüşüm

Ne düşürürsem, zamanlara

Nasıl düşersem de, zamanda

Ben zamanlıyım zamandayım

Zamansızlıktan düşürüldüm

Beni bilmeyin geçiciyim

Ama bilin ki bu geçici


BELİRLİLİK BOYUTU

Merdivenlerden mi çıkmıştı

Merdivenlerden mi inmişti

Neden boy ölçüsünde şimdi

Neyin önünde berisinde

Onu rüzgar mı sürmüştür

O rüzgarda mı yürümüştür

Deşme şimdi akislerini

Önce gelen hangi görüntü

Varlığa yokluktan örüntü

Zaman önceydi zaman şimdi

Bir ezelden mi gelmeliydi

Başıydı sonuydu belliydi

Merdivenlerden mi çıkmıştı

Merdivenlerden mi inmişti

Durdu hayat tam da ortada

Başıydı sonuydu belliydi


YOL KADERİ

Yollar yalan mıydı

Olan kader miydi mesela

Alacak zaman mıydı

Nereye giderdi mesela

Asl olan sevmek miydi

Sevilmek miydi mesela

Güzele ulaşmak mı

Güzel olmak mı mesele

Söz misal neye temsilim

Aranırım bela bela

Misal, bulamam mesela

Her meseleye temsilim

Nedir nedir ki mesele

Dolaşan yollar gibi

Sonunu kollar gibi

Olan sadece kader miydi


BAŞ DÖNMESİ

Dünya değişiyor

Bir baş dönmesi

Kaldı tüm zamanlardan

Dünya dönüyor

Kısır diyorlar üstelik

Her hatırası baştan

Bu yenik telaştan

Artık çıkmak istiyorum

Başım dönüyor


ZAMANIN KULAKLIĞI

Adına zaman deriz

Üzerinden geçeriz

Bütün yollar geçersiz

Sadece bir geçmişiz

Ânı bilir zamanlar

Bizi ânında anlar

Bu anlardan âniden

Ve geçenen faniden

Kurtulmaya bir düğüm

Bir kördüğüm kalıyor

Bu düğümü kim atar

Bu bağlayan her şeyi

Ve her köşeyi tutar

Bu düğümü kim atar

Çalar saat hakikat

Bir de bakarız, gerçek

Gerçekten de geçecek

Geçmiş olsun der saat

Sank geçer eşiği

Sıfırı sanki bulur

Her şeyi

Her şeyi çalar saat


ZAMANIN ÇOCUĞU

Sükut

Keşke şimdi söz olsaydı, gümüş olsaydı

Ufkun kanat dallarından düşmüş olsaydı

Tabut

Açılmadan ki içinde kapkara boşluk

Uyansaydı içimizde kadim sarhoşluk

Unut

Notayı; eski şarkımız ruha çalınsın

Zamanın çocuğu sonsuzlukta salınsın


YOL

Hep ertelendim oysa

Geçen sadece zaman

Ve ben yol istiyorum

Uzaklıklar ardından

Devrilsin günler yıkım

Bu hâlâ durmaklığım

Sonra ümidim tasam

Her şey sadece zaman

Ve ben yol istiyorum

Dışarıda bir dünya var

İçerisi eksiği

Eksiğim eksik kalsın

Bu kez ben olmayayım

İçim sınıra çalsın

Dışıma taşsın içim

Geçen sadece zaman

Ben neyi bekliyorum

Sukutlar arasından

Sabrımı eliyorum

Yok ben yol istiyorum

Herşey sadece zaman

Geçen sadece zaman

Ve ben yol istiyorum


ZAMANIN GÖZLERİ

Aç gözlerini bak birazcık

Görüntüsüz seyrediyor savaşı zaman

Gözleriyiz onun kapanan kırpılan

Her yoldan ilk defa geçsek de

Bir hatırlayanı var yolun

Belki bizi finallerde bekliyor

Gözleriyiz onun kapanan kırpılan

Görüntüsüz seyrediyor savaşı zaman…


DEVR-İ LALE

Der-i lâle pek kısa

Döneceğiz geçtiğimiz yollardan

Ateş yapraklar kül olmuşken

Ufalanıp yerlere düşen

Yapraklar gibi, yapraklarla

Döneceğiz geçtiğimiz yollardan

Toprağa

Söylüyorum üstüne basa basa

Yine kolayca unutulur

Bitecek bu tur

Devr-i lâle pek kısa


ESKİ ÇOCUK

Martılar suya düşen uçurtmamız

Yüzümüz eskisi gibi yanmıyor

Büyüdük; hoş karşılanmıyor

Merdivende durmamız

Bizse aynı seslerde aynı çocuk

Daha çekingen bir hevesle

Aynı rüzgarda çok koşturduk

Rüzgar hep önümüzde

Şimdi aynı şekilde anlatsa da

Bugün bambaşka sesler

Yoruldum ve özledim,yeter

Bir taş dizimi kanatsa da

Merdivende otur deseler…